top of page

Faiz Oranları Düşerken Yatırımlar Neden Yerinde Sayıyor?

Amerika’da başlayan global ekonomik kriz, Avrupa’daki borç krizi ve son günlerde Çin’de yaşanan ‘Kara Pazartesi’… Dünya ekonomisinin neredeyse yedi yıldır içinden çıkamadığı ekonomik sarsıntılar bize faiz ve yatırım ilişkisini yeniden düşündürtmektedir.

2008 yılının son aylarında ABD’de baş gösteren küresel ekonomik krizin etkileri, üzerinden altı yıldan fazla zaman geçmesine rağmen halen tam olarak giderilemedi. Hemen ardından Euro bölgesinde ortaya çıkan borç krizi ve son günlerde Çin’de yaşanan ‘Kara Pazartesi’ gelişmiş ekonomileri olduğu kadar gelişmekte olan ekonomileri de derinden etkiledi. Bu süreçte başta FED olmak üzere merkez bankaları genişleyici para politikası izleyerek ekonomiyi rahatlatmaya çalıştı ancak bu politikalar her ne kadar hafifletici etkiler yaratsalar da istenilen amaca tam olarak ulaşamadı. Tarihsel olarak baktığımızda hem kısa hem de uzun dönem faiz oranlarının dünya genelinde son yılların en düşük seviyelerinde seyrettiğini görmekteyiz. Merkez Bankası faiz oranlarıyla ilgili grafiğe baktığımızda da özellikle Avrupa ve ABD’de faizlerin son yılların en düşük seviyelerinde olduğunu görüyoruz.(Grafik 1)


Eski FED başkanı Ben Bernanke, düşük faiz oranlarının kısa vadede ortaya çıkan bir durum olmasından çok uzun vadeli bir trendin parçaları olduğunu ifade etmektedir. Bu uzun vadeli trendin oluşumuna katkı yapan faktörler ise ‘Risk Algısı’ ve ‘Resesyon Riski’ şeklinde iki ana başlıkta toplanabilir. Risk algısı, ekonomik krizlerin yatırımcı üzerinde yarattığı psikolojik etkilerdir. Krizin ya da krizi tetikleyebilecek olayların yeniden ortaya çıkabileceği korkusu yatırımcıyı nakit tasarrufu yapmaya ya da kolayca nakde dönüştürülebilir varlıklara yatırım yapmaya iter. Büyük Buhran ve 90’lı yıllarda yaşanan Asya Krizi sonrası devlet tahvillerine ve hazine bonolarına karşı talebin artması bu duruma örnek gösterilebilir. Resesyon riski, ise ekonomilerin uzun süreli büyüme sağlayamayacakları ve er ya da geç bir durgunluk yaşayacakları ihtimaline karşın oluşur. Günümüz ekonomilerini incelediğimizde de en iyi ekonominin dahi 3 ile 6 yıl arası giderek artan bir büyüme hızına sahip olduğunu görüyoruz. Ülkelerin 2014 yılı büyüme oranlarına baktığımızda da beklenenin altında bir seyir olduğunu görmekteyiz. (Grafik 1)Teknolojideki gelişme ile üst sınırlarına yaklaşan üretim, büyüme oranlarının düşmesindeki en önemli sebeplerden biridir. Dolayısıyla günümüz dünyasında önceki yüzyıldakine benzer yüksek oranda büyüme oranlarının görülmesi mümkün olmamaktadır. Aynı şekilde teknoloji marjinal verimliliği de önemli ölçüde azaltmıştır. Bu durum da benzer şekilde yatırımcıların kararlarını etkileyen önemli faktörlerden biridir.


Son dönemdeki bu ekonomik konjonktür, Büyük Buhran döneminde Alvin Hansen tarafından ortaya atılan ‘secular stagnation’ yani ‘yapısal durgunluk’ kavramını yeniden tartışmaya açtı. Bu kavram ekonomideki büyümenin durma noktasına gelecek kadar azalması ya da durması ve sıfıra yakın seyreden reel faiz oranları gibi faktörlerle açıklanabilir. Bu ekonomik konjonktür içerisinde en çok tartışılan soruların başında ise faizlerin bu düşük seyre rağmen yatırımlar için neden itici bir güç olamadığı gelmektedir. Bu soruya iki farklı şekilde yaklaşabiliriz. İlk olarak temel finans kuruluşu olan bankaların ucuz krediyi gerçek yatırıma dönüştürme süreçlerine değinmeliyiz. Özellikle Avrupa’da bankaların krizde aldıkları ağır darbelerin yaralarını halen yeterince saramamış olmaları ve bunun getirdiği zayıf özkaynak yapısı kredinin yatırıma dönüşme sürecini başarıyla tamamlayamamasına sebebiyet vermektedir. Diğer taraftan önemli finansal aracı kuruluşlar olan emeklilik fonları ve sigorta şirketleri de düşük faiz oranlarıyla başa çıkamamaktadır. Genel olarak bu fonların çalışma prensibinin paralarını uzun vadeli ve getirisi yüksek varlıklara yatırdığını düşünecek olursak bu konjonktürde oldukça zor zamanlar geçirdiklerini söyleyebiliriz. Bununla birlikte yöneticilerin ve yatırımcıların her ne kadar karlı olacak olsa da uzun süreli yatırıma ekonomik konjonktürden kaynaklı pek sıcak bakmamaları önemli sebeplerin başında gelmektedir. İkinci olarak, ekonomideki durgunluk ve reel faizlerin düşük seyrediyor olması gelecekteki getirinin de düşük olacağı anlamına geliyor. Bu durum tüketimi düşürürken tasarrufların artmasına sebebiyet veriyor. Dolayısıyla her ne kadar faizler yatırım için elverişli bir ortam sağlasa da tüm dünyada talebin gittikçe azalması yatırımcıları yeni yatırım yapmaktan vazgeçirmektedir.

bottom of page